Altın, Gümüş ve Platinin: Tıpta Kullanımı Araştırılıyor
Altın enjeksiyonu arteriti tedavi edebiliyor, gümüş kaplama ise hastane enfeksiyonları ile mücadele ediyor. Peta Bee, değerli metallerin tıpta nasıl kullanıldığını açıklıyor. "Altının tıpta kullanımının uzun bir tarihi vardır. Eski Çin'de doktorlar, altının sağlık alanında şöhretinden ötürü içeceklere ince altın parçaları ekliyorlardı ve hala altın Hint Ayurveda tıbbının bazı alanlarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır" diyor. "Kas içine yapılan altın enjeksiyonları, şişme-kabarma, sertlik ve ağrıyı azaltması nedeniyle kullanıldığını, ancak bunların mide bulantısının yanı sıra, kan, böbrek ve deri problemlerini kapsayan bazı muhtemel yan etkiler ortaya koyabildiğini bu sebeple de altın enjeksiyonlarının diğer ilaçlar başarısız olduğunda uygulanacak son çare olduğunu doğruladı." Danimarka'da henüz geliştirilme aşamasında olan bir çalışma, genellikle yıpranma ve aşınma ile eklem yüzeyleri zarar gördüğü zaman meydana gelen ağrılı bir rahatsızlık olan diz osteoartritinden muzdarip kişilere, altın enjeksiyonunun fayda sağlayıp sağlamayacağını araştırıyor. Altının, kıkırdak ve kemiğe olan zararın, eklemlerdeki ağrıyı azaltarak yavaşlattığı düşünülüyor. "Minik altın taneleri, prostat kanserinin tedavisinde de kullanılıyor. Altın X ışınlarını geçirmez. Öyle ki prostat etrafına bu taneciklerin yerleştirilmesi, doktorların tedavilerine daha etkili bir şekilde odaklanmalarına yardım ediyor. Bu gelişmiş hassasiyet, ışın tedavisi için daha çok hedeflenmiş alana ve daha duyarlı bir radyasyon dozuna imkân vermektedir. Bu çok potansiyelli kanser ilaçları, altın partiküllerine tutunarak, daha sonra vücutta bulunan tümörleri seçerek onlara tutunurlar. Normal kemoterapi tedavisi, hastalıklı hücrelerin yanı sıra sağlıklı olanları da öldürürken, bu yöntem, çok iyi odaklanarak, sadece kanserli hücreleri hedef almaktadır." "Sıklıkla kullanılan kemoterapi ilaçlarının çeşitli tipleri, platinden elde edilmektedir. Bizim bilim adamlarımız, akciğer, testis, yumurtalık, baş ve boyun kanserlerinin en başarılı tedavilerinden ikisi olan ve içerisinde platin bulunan carboplatin ve cisplatin isimli ilaçları geliştirmeye yardımcı oldular." Platin, kanser hücrelerinin RNA ve DNA'larına etki ederek sonuç olarak onları imha eder." GÜMÜŞ 1940'dan önce gümüş, tehlikeli bakterileri öldürmenin güçlü bir yolu olarak, yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Ancak antibiyotiklerin keşfiyle gözden düştü. Şimdi bilim adamları, gümüşün, potansiyel etkilerini ve yapışkan plasterlerden, yanık sargılarına ve mide ülseri tedavisine kadar her şeye dahil edilebilen kollodial gümüşü (gümüş partiküllerinden yapılmış sıvı bir süspansiyon, bazen nanogümüş olarak da adlandırılır) tekrar keşfediyorlar. Kollodial gümüş, aynı zamanda yenidoğan göz enfeksiyonlarında önleyici bir tedbir olarak da kullanılmaktadır. Bilim adamlarının sonuçları, gümüş bazlı ürünler içeren hastane servislerinin � buna perde, çöp bidonu, fayans, kapı kolu ve elektrik düğmesi de dahil � hastanenin diğer servislerine oranla çevredeki bakteri sayısını %95,8 oranında düşürdüğünü gösterdi. Gümüş içeren mobilyalarda ise, %92,6 daha az yüzey bakterisine rastlandı. UCLH'de hizmet direktörü Trvor Payne ise bu konuda şunları söylüyor: Royal London homoeopatic hastanesi Marigold Kliniği şefi Dr. Tariq Khan, Great Ormond Street çocuk hastanesi uzmanları ile birlikte, Carnation Silversocks (Karanfil Gümüş Çoraplar) adı verilen bir ürün geliştirdi. Çoraplar öncelikle, gümüş kaplanmış pamuk ipliğinden yapıldı ve en ufak dokunuşta cildin kabarmasına neden olan bir hastalık olan epidermoliz büllozalı hastalar için geliştirildi. Ancak sonradan çorapların, kokuyu emme gibi başka faydalara sahip olduğu da anlaşıldı. Bunun dışında gümüş, metaller arasında en yüksek termal iletkenliğe sahiptir ve ayakları kışın sıcak, yazında serin tutar. Örneğin; Brita firması tarafından yapılan bazı su filtreleri, su kartuşu kullanımdayken, bakteri artışını engelleyen özel bir gümüş uygulaması (arındırıcı) içermektedirler. Kolloidal gümüş malzemeleri, sağlık malzemeleri satan dükkanlardan satın alınılabilir. Bununla beraber, Harvard Üniversitesi'nden yayınlanan bir rapor, geçen sene ağızdan gümüş almanın, her hangi bir faydası olduğuna dair bir kanıt bulunmadığı ile ilgili uyarmıştı. Gerçekte, gümüş partikülleri, vücutta biriktiği takdirde, baş ağrısı, mide bozukluğu ve cildin mavimsi gri renge dönmesi gibi yaygın yan etkilere neden olmaktadır. Leeds Metropolitan Üniversitesi'nde diyetisyen olan Louise Sutton, bu konuyla ilgili olarak: "Gümüş, temel minerallerden biri değildir, bu yüzden günlük diyetimizde gümüş tüketmeye ihtiyacımız yoktur" şeklinde açıklama yaptı.Güncelleme: 20/10/2008 Kaynak: Peta Bee, "The Golden Touch", The Guardian, Çev. Kader Demirpehlivan, yaklasansaat.com, 26/8/2008. | |||||||
14 Aralık 2008 Pazar
Kıymetli Metallerin Modern Tıptaki Kullanımı Genisliyor
19 Eylül 2008 Cuma
Sağlık Problemlerine Güvenli Çözümler
Vatan gazetesine ve Sayın Umut Eroglu'na da bu degerli haber için teşekkurler.
Hastalıklara �altın� çözümler ( http://w10.gazetevatan.com/pazarvatan/haberdetay.asp?hkat=51&hid=12914 )
Tıp dünyası tedavi yöntemlerine her geçen gün bir yenisini ekliyor Binlerce yıldır alternatif tıpta kullanılan altın, gümüş ve platin gibi değerli madenler artık modern tıbbın tedavi yöntemleri arasına girdi. Altın AIDS ve kanser için umut olurken, gümüş bakterilerin baş düşmanı... Platin ise kanser için kalıcı çözüm olarak sunuluyor. Uzun yıllar alışverişlerde ve mükafatlarda pahaya ad veren altın ve gümüş, çoğunlukla plak formunda anımasadığımız platin, günümüzde kadınları ve erkekleri alımlı kılmanın yanı sıra daha �hayati� amaçlara hizmet etmeye başladı. Gümüşün çatal bıçak ve bilimum aksesuardaki daimi varlığı malum, altın ise her zaman �suyu çıkarılmaya hazır� bir malzeme. Son dönemde icad edilen altın yeme marifeti de durumun kuvvetli bir göstergesi. İhtişamlı sofraların final bombası olan altın yapraklı pastalar ve tatlıların sosyete tepsisiyle gündeme geldiği günlerde altın elementinin sağlık faydalarından da söz edilmeye başlanmıştı. Her porsiyonu görünümü kadar muazzam fiyatlara sunulan tatlı altının vücuda faydalı bir element olduğu dile getirilmiş, topuzunu nereye kaçırdığını bulamayanlara düzenli altın tüketimi salık verilmişti. Altının sağlık için faydalı bir madde olduğu çok doğru, üstelik gümüş ve platinin de öyle. Ancak öncelikle gırtlak yoluyla değil, hekim eliyle. Doğu tıbbı ve antik tıp yüzyıllardır çok özel reçetelerine altın ve gümüşü dahil ediyor. Batı tıbbı ise son dönemde bu güçlü metallerin insan sağlığına umulmadık etkilerini fark etmiş durumda. Altın: Eklem ve kemik iltihabı için çözüm Yüzyıllar önce Çinli doktorlar özel saray reçetelerinde altını, ciltteki kırışıklığı önleyici, pürüzsüzleştirici ve gençleştirici faydalarından ötürü kullanıyordu. Halen Hintli Ayurveda tedavilerinde de altının çeşitli faydalarından yararlanılıyor. Batı tıbbında ise altın son yüzyılda kullanılmaya başlandı. Yanmayı ve tahrişi önleyen özelliği nedeniyle eklem iltihabı tedavisinde römatolojistler tarafından tercih ediliyor. Kasların arasına enjekte edilen saf altın sertlik, bükülmeme gibi durumlara, acıya ve ağrıya iyi gelerek hastalarda uzun süreli rahatlık sağlıyor. Ancak bu yöntem kanda, böbreklerde ve deride sıkıntılara yol açması ve bulantıya sebep olması nedeniyle son çare olarak uygulanıyordu. Bugün ise Danimarka ve Amerika�da yapılan araştırmalar sonucunda yan etkileri azaltılan tıbbi altın kullanımı sayesinde, eklem ve kemik iltihaplarından muzdarip hastalar nispeten düşük maliyetlerle sağlığına kavuşabilecek. Altının kıkırdak ve kemikte oluşan hasarları da azaltacağı düşünülüyor. Altının sıklıkla kullanılmaya başladığı bir diğer alan da prostat kanseri tedavisi. Altın elementi X ışını altında geçirgen değil. Bir başka deyişle röntgen altında kemikler gibi fark edilebiliyor. Bu özelliğiyle minik altın parçacıkları prostatın etrafına yerleştirilerek doktorlar tarafından kanserli hücrelerin daha iyi gözlemlenmesi sağlanıyor. Bu sayede bölgeye uygulanacak radyasyon dozu çok daha iyi ayarlanarak, radyoterapinin hedefine daha detaylı biçimde odaklanması sağlanıyor. HIV tedavisinde de uygulanan bir başka yöntem, ilaçların altın partiküllerine eklenerek vücuda salınması. Böylelikle hastalıklı hücreler kadar sağlıklı hücreleri de öldüren kemoterapi ve benzeri ilaçların sadece sorunlu hücrelere yönelmesi sağlanıyor. Gümüş: Bakterilerin düşmanı Antibiyotikler icad olunmadan önce bakterilerle savaşan özelliği nedeniyle gümüş, hijyen bakımından popüler bir maddeydi. Son dönemde ise gümüş, bilim adamları tarafından tıbbi kullanım için adeta yeniden keşfedildi. Tedavi ilaçlarına dahil edilen, nanogümüş olarak adlandırılan ve gümüş partikülleri içeren bir sıvı, mide ülserinden yenidoğan göz enfeksiyonları tedavisine kadar tıbbın çeşitli alanlarında kullanılıyor. Gümüşün suyu arındırıcı özelliği antik Romalılar döneminden bu yana biliniyor. Dolayısıyla gümüş çatal-bıçak ve kadeh setlerini sadece lüks tüketim malzemeleri olarak yorumlamak bu değerli element için haksızlık sayılabilir. Bu anlayışı takip eden yeni bir kullanım yöntemi ise geçen yıl yapılan bir deneyle ortaya çıktı. İngiltere�de çeşitli hastanelerin önceden belirlenmiş koğuşlarında yer alan çöp kutuları, panjurlar, kapı kolları ve lamba düğmeleri yüzeyi gümüş kaplı olanlarla değiştirildi. Mobilyalar ise gümüş içerikli materyallerden üretildi. Belirli bir süre ardından yapılan inceleme sonucunda ortamda diğer koğuşlara oranla yüzde 96�lara varan oranda daha az bakteri olduğu tespit edildi. Şimdi bu uygulamanın ulusal hastanelerde yaygınlaştırılması amaçlanıyor. Türkiye�de de özel hastanelerin gümüş ekipman uygulamasına geçerek daha hijyenik bir ortam sağlayabileceğini düşünmek mümkün. Bakterilerle savaşma özelliği çok kuvvetli olmasına ve bazı filtreleme sistemlerinde de kullanılmasına rağmen uzmanlar gümüşün ağız yoluyla tüketilmemesi konusunda özellikle uyarıyor. Zira gümüşün bu şekilde kullanımının hiçbir faydası bilinmediği gibi, vücuda salınan parçacıklar baş-karın ağrısı ve ten renginde değişiklik gibi istenmedik durumlara yol açabiliyor. Platin: Kansere kalıcı çözüm vaat ediyor En az bulunan ve en değerli metal olarak anılan platin, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından bu yana testis ve yumurtalık kanserine karşı kullanılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar sonucu platinin etkili olduğu kanser tipleri arasına akciğer, baş bölgesi ve boyun kanseri de eklendi. Belirli kemoterapi ilaçları platin kökenli formülleriyle kanserli hücrelere karşı savaş veriyor. Platinin kanser hücrelerine karşı etkili olmasında tümörün genetik yapısına etki etmesi yatıyor. Platin bazlı ilaçlar kanser hücrelerinin genetik kodunu oluşturan RNA ve DNA�yı deforme ederek bu hücrelerin kalıcı olarak yok olmasını sağlıyor. Henüz ağırlıklı olarak laboratuvar ortamlarında test edilen platin kullanımının önümüzdeki yıllarda kanser tedavisindeki etkili formüllerden biri olacağı düşünülüyor. Altın... İnsanoğlu için bin yıllardan beri statü ve değeri ifade eden, zariflik ve sonradan görmelik arasındaki ince ayarı hassas terazilerde tartan metallerin en ışıltılısı. Gümüş... Altından sonra anılma durumunu sadeliğin güzelliği ile dengeleyen, ulaşılabilirliğinden fazla kıymetli hali ile günlük hayatın vazgeçilmez alaşımı. Platin... Altın ve gümüş kadar göz alıcı olmadığı halde daha değerli olmasını bir türlü tam içimize sindiremediğimiz, �az bulunurluk� tarifi ile tatmin olduğumuz, biraz da dünya dışı hissiyata sahip modern çağ elementi. |
14.09.2008 Haber: UMUT EROĞLU |
20 Mayıs 2008 Salı
hidradenitis suppurativa possible solutions
P.S.; M&S already selling Pyjamas in the UK as SLEEPSAFE.
P.S.2; It may be better to use wound bandages that are called Silverseal(R) .For more information ,please go to www.x-static.com
18 Mayıs 2008 Pazar
16 Mayıs 2008 Cuma
GUNUMUZUN MODASI: ANTİMİKROBİK'LER
Guvenli antimikrobiklerle ilgili ilk yazımı yukardaki linkte bulabilirsiniz. Bilinçsiz antibiyotik kullanan bir toplum olduğumuzdan Anadoluda nerdeyse kasabalara kadar yayılmış diyaliz merkezlerinin varlığını bilmek tuyler ürpertici. Umarım aynı hatayı günümüzün moda antimikrobikleri için yapmayız.
Sanırım Turkiyedeki ilk bilgi yazısı aşağıdaki linkte.Lutfen ziyaret ediniz
http://nanoturkiye.blogspot.com/2008/04/gm-nanoparacklar-aslnda-zararl-imi.html
14 Mayıs 2008 Çarşamba
Ter Bezi Enfeksiyonu ( hydraadenitis suppurativa) ve olası cozumler
SeeItSAFE urunleri ile genis bilgiyi www.sartekstil.com.tr den edinebılırsınız.
Ozcan Yagci
Yaraları tedavi etmek için daha dogru çözümün yara bantları kullanmak olduğunu söyleyebiliriz. Silverseal(R) adlı yara bantları hakkında daha fazla bilgi için lutfen www.x-static.com adresine gidiniz.
6 Mart 2008 Perşembe
Milliyet Gazetesindeki Blog'um
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=95058
22 Şubat 2008 Cuma
Turkiye'den bir ilk Daha. Gumus'lu Denim Kumas Orta Anadolu Group'tan
| ||
Sibel ARNA | ||
kullanılan, antibakteriyel özelliği yüzünden hep el altında bulundurulan gümüş beş yıl önce iplik oldu. Amerikalıların ürettiği, içeriğinde yüzde 99,9 oranında gümüş barındıran X Static adlı ipliği 2005 yılından sonra birçok marka kullanmaya başladı. Tumi bu iplikten çanta, Versace tişört, Adidas, Fila ve Salomon spor malzemeleri, Victoria’s Secret iç çamaşırı, Marks & Spencer terlik ve pijama yaptı. Birden fazla firma çorap haline getirdi. X Static’i denim kumaşıyla harmanlamak ise bir Türk şirketinin aklına geldi. Dünyanın sayılı denim kumaşı üreticilerinden Orta Anadolu Grubu, 2007’de içeriğinde yüzde 3 gümüş bulunan bir kumaş yarattı. DenimAg adını verdikleri kumaş leke tutmuyor, bakteri barındırmıyor, yazın serin, kışın sıcak tutuyor. Geçtiğimiz ay Barcelona’daki Bread & Butter Fuarı’nda tanıtılan bu kumaş, dünyanın ilgisinin organik kumaştan gümüş kumaşa kaymasına yol açtı. Hurriyet Gazetesinde Sibel Arna Hanım tarafından kaleme alınmıs haberi tamamı icin lutfen konu baslıgını tıklayınız. |
Hastane Enfeksiyonu ve Gümüş Pijamalar
HASTANE ENFEKSİYONU VE GÜMÜŞ
Gümüşlü Ürünler
Yaklaşık üç yıl önce SeeitSAFE® ürünlerini Türkiye pazarına ilk getirdiğimde, “On yıl içinde üzerimizdeki bütün giysilerin ve yaşadığımız ortamlardaki bütün tekstil ürünlerinin Gümüş içereceğini” iddia ettiğimde birçok dostumun bıyık altından gülümsediğini hatırlıyorum.
Üç yıl içinde geldiğimiz nokta ise iddialarımın ne denli doğru tespitler olduğunu gözler önüne seriyor.
En son gümüşlü ürün (1) yine bir Türk (Orta Anadolu Grup) firmasından geldi. Artık kot pantolonlarımız da gümüş içeriyor.
Çorap, iç giysisi, t-shirt, pijama, çarşaf, perde, askeri giysiler, sağlık ürünleri ve saymakla bitmeyecek kadar bir dizi ürün artık bizimle beraber.
Türkiye’de nihai tüketicinin alışması ve pazarın yerleşmesi için belki erken, ama hastane(2) ve gıda sektörleri(3) ürünleri ve pijamaların ilk sıraları alması için artık fazla zaman geçmeyecek.
Marks&Spencer geçtiğimiz Ekim ayında MRSA’ya karşı savaşa katılarak pijamaları(4) satmaya başladı İngiltere’de.
Ülkemizde bu pijamaları kimin sunacağını yakında göreceğiz. Johnson and Johnson, Nike, Polartec, DuPont Coolmax ve daha birçok dünya markasının da -ki hepsinin değişik endüstrilere hitap ettiği biliniyor,- artık X-Staticli(5) gümüş iplik içeren ürünlerle tüketiciyi buluşturmuş olmaları ve daha önemlisi Amerikan FDA(6) ve EPA(7) kurumlarından olur almış dünyanın tek antibakteriyel/antimikrobik (“virüs”le karıştırmamamız gerekiyor) ürünü olması daha bir güven veriyor.
Amerikan uzay kurumu NASA’da ve Amerikan Ordusunda X-staticli ürünlerin tercih edilmiş olması da bir tesadüf olmasa gerek.
Genç, yağız bir delikanlıyı tarif etmek için “Ağzında gümüş kaşıkla büyümüş” deyimini hala kullanır İngiliz toplumu.
Eski Mısır’da doğum yapmış bir anneye verilen ilk hediyenin gümüş yapımı çocuk besleme takımı olduğu söylenir.
Pers Kralının gümüş matarası olmayan askeri savaşa göndermediği, Eski Romalıların su yollarını gümüş ve bakır karışımı borularla yaptığı, Finikelilerin batık gemilerinde olağan dışı gümüş bulunduğunu anlamak mümkün elbette, ama vampirlerin gümüş mermilerle öldürülmelerine ne demeli?
Gümüş’ün Tıbbi Kullanım Tarihi
Gümüşün antimikrobik özelliği binyıllardır bilinmektedir.
Hipokrat’ın (MÖ 460-MÖ 377) gümüşün yaraları (ülser) iyileştirdiğini öğrettiği(8),
Eski Yunan, Roma ve Makedonya’da enfeksiyonları kontrol etmek için kullanıldığı biliniyor.
Tarihçi Herodot (MÖ 484- MÖ 425) Pers Kralının hastalıkları önlemek için gümüş kaplarda nasıl su kaynattığını tarif ediyor(9).
Romalılar ve Fenikelilerin bozulmayı önlemek için gümüş kaplarda şarap, su ve sirkeyi sakladıkları belgelenmiştir.
Çin İmparatoru ve saray eşrafı gümüş çubuklarla yemek yerlermiş(10).
Birinci Dünya Savaşında yaralı askerleri enfeksiyondan korumak için gümüş yapraklar kullanılmış(11).
Gümüş nitrat, MÖ 69’da, çağdaş Roma ilaç kitabında tarif edilmişti.
1800’lerde binlerce yıldır bilinen gümüşün kuvvetli bir antimikrobik savaşçı olduğu yeniden keşfedilerek ilaç olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1900’lerde ise kullanım alanı çok genişlemiştir. 50’ye yakın gümüş karışımlı değişik formatlarda ilaç ortaya çıkmıştır.
Maalesef 1930’larda yeni sentetik ilaçların pazara girmesiyle gümüş ortadan kaybolmaya mahkum edilmiştir.
Amerika’daki ilk göçmenler bakterilerden arındırmak/korumak için su ve süt kaplarında gümüş para tutarlardı.
Tıp alanında gümüşün ağız kokusunu kontrol etmede, kalp atışlarında ve kan arındırmada, geniş anlamda özellikle orta doğuda 701’den 980’a kadar arttığı söyleniyor.(12).
Napolyon Savaşları sırasında (1792–1815), Tsar Alexander’ın orduları nehirlerden ve akıntılardan aldıkları suyun temizliği için gümüşle kaplanmış su kapları kullandı.
Bu tarihsel dersler 1. Dünya Savaşından bu yana hala ortak pratiklerdir ve 2. Dünya Savaşında da Sovyet ordusunda devam etmiştir.
1800’lerin başında, doktorlar, başarılı sonuçlarla cerrahi yaralarda gümüş dikiş kullandı ve 1. Dünya Savaşı sırasında enfeksiyon yaralı olan mücadele birliklerine gümüş tabakalar kullandırıldı.(12).
Gümüşün Modern Tıptaki Kullanımı
Collodial Silver(13) olarak bilinen gümüş suyu kullanımı ise bugünlere kadar büyüyerek gelmiştir. Artık havuz suları bile gümüşle dezenfekte edilmekte ve yeni gümüş içerikli ürünler bir bir piyasaya çıkmaktadır ve gelecekte daha çok gümüşlü ürün düşlemek bir kehanet olmayacaktır.
Güneşin altında hiçbir şey yeni değildir betimlemesini hatırlatıyor bütün bu gelişmeler.
1987’de bakteri yok edici deneylerde X-Static(14) isimli gümüş elyafı kaplı yara bantları kullanıldı.
1990’ların başında İngiliz bilim adamları, buldukları “zaman-ölüm deneyleri” ile MRSA’ya karşı azelaic acid, nitrofurazone, silver sulphadiazine ve mupirocin gibi anti güncel bakteriyellerinin laboratuar ortamında etkinliğini karşılaştırarak, azelaic acid ve nitrofurazone’nun oldukça bakteri yok edici olduğunu fakat gümüş sulphadiazine’ın daha hızlı bakterileri yok ettiğini ve mupirocin’in ise bakteri yok edici olmadığı(15) sonucuna vardı.
Bulgaristan’da (1991), dermazin kullanımı, Yugoslavya’da yapılan %1 gümüş sulphadiazin bulunan krem, şimdiye kadar kullanılan %0,5 gümüş nitrat çözümü ile karşılaştırıldı.
Dermazin’in, çok müsait yerlerde bulunan yaralarda, hastalar tarafından daha çok tutulan, deriyi ve yatağı lekelemeyen, elektrolit karışıklığına sebep vermeyen ve gram-pozitif ve gram-negatif bacteria(16)’ya göre bakteri yok etmede daha etkili ve de daha iyi nüfuz etme avantajı bulundu.
Çeşitli noktalardaki gümüşle ilgili tartışmaları bir gözden geçirince, bu ürünlerin ölçülen antimikrobiyal etkisi ticari amaçla kullanmak için gümüş işlenmiş elbiselerde veya gümüş kaplanmış ürünler (Hong Kong’da, aynı ürünlerde yapılan deneylerde), hakkında daha çok araştırmaya ve açıklığa gerek olduğu hissediliyordu.
Beş tane gümüş işlenmiş veya kaplanmış yara bantı, dokuz genel yanık patogenine karşı yaralarda denendi ve laboratuar ortamında (in vitro)(17) bakteri ölümün genişliği ve hızlılığı izlendi. Bütün gümüş kaplama bantlar bakteri yok edici özellik gösterdi. Özellikle, gram-negatif ve pozitif bakterilerine karşı yok edici özellik gösteren geniş bir spektruma sahip “acticoat” ve “contreet” adlarındaki gram negatif bakterisine karşı. Bu elbiselerin/ bantların özellikleri, özel ihtiyaçlara göre belirli elbiselerin daha uygun yerlerde hedeflenmesiyle daha iyi anlaşılır mesela deri aşılamalarında ilk önlem için veya MRSA bulaşmış bir yara için kullanarak, süreç takip edilebilir.
Gümüş geçtiğimiz 20 yıl içinde temel araştırma konusudur.
Dünyanın birçok yerinde gümüşün bakteri yok edici özelliğinin kullanımı için yeni uygulamalar ve kullanımlar geliştirmeye devam ediliyor.
Örneğin toplardamar tüplerinde(18), yoğun bakım ünitesindeki bakteri yok edici yaprak damarı tüplerinde(19) ve yara iyileştirmek(20) için yapay bir matriste v.s.
Tüm bu sayılanlar anti-MRSA gümüş pijama giyme potansiyeline dayanıyor.
Yine iki Turk bilim adamından bir başka gümüş kaplamalı ürün olan omur çivileri geçtiğimiz yıl in vitro denemelerden başarıyla geçti (21)
Ekim 2005’de, Nottinghamshire, Mansfield’de, Toray Texstile Europe Limited tarafından içinde saf gümüş ipliği X-Static iplik barındıran bir kumaş yapılmıştır. SeeitSAFE adı ile anılan bu faydalı kumaşın rüzgarı İngiliz medyasında(22) yeterince yer almıştır.
Bu ürün mikropların/bakterilerin %99.9’unu öldürebilen, aynı zamanda vücudun koku yapmasını önleyen, antistatik ve termo dinamik özellikleri bir arada bulunduran ve yaklaşık 2 yıldır devam eden klinik deneyleri son aşamasına gelmiş (Mart 2008) bir üründür.
Doktor/hemşire elbisesi, ameliyat gömleği, çarşaf, hasta elbisesi, perde ve pijama gibi bütün hastane tekstilini kapsayan geniş bir ürün yelpazesi mevcuttur.
SeeitSAFE teknolojisi ile üretilen kumaşlar ısı ve nemli ortamlarda (mikropların üreme/çoğalma ortamları) gümüş iyonlaşması göstererek etkili olur. İyonlar bakterileri insan derisinde veya kumaşın üzerinde öldürür. MRSA mikrobu olan kumaşa dokunan biri ve bir saat sonra kumaşa dokunan bir kişi arasında birinden diğerine mikrop bulaşmayacak.
Toray kumaşına bütün bu özellikleri veren ve birçok alanda 20 yıldan beri kullanılan X-Static diye anılan saf gümüş ipliğidir. {Çok sıcak iklimlerdeki sıcak bölgelerde konuşlanmış ordularda olduğu gibi, örneğin Amerika Birleşik Devletlerin personeli X-Staticli kumaşlardan yapılan giysileri kullanıyor. Sporda örneğin İngiltere’de futbol malzemesidir.) Elyaflar aynı zamanda yara sargılarında (Johnson&Johnson’ın sargı bezleri ürünü dünya çapında hastanelerde kullanılmaktadır.) NASA’da, uzay astronotları X-Static t-shirt ile giydiriliyor. Denememiş ve test etmemiş birisi bu ürünün sınırlarını hayal edebilir mi?
Şimdilerde, firma bu özel kumaşı laboratuar şartları altında, bir saat içerisinde kumaşla temasta bulunan MRSA mikro-organizmalarının %99,9 oranında öldürüldüğünün test edildiğini ve bu durumu kanıtlamak için çeşitli hastanelerde bir seri klinik çalışmaları yapıldığını söylüyor(23).
Daha fazla araştırmalar yolda(24), fakat MRSA ile savaşan bu pijamaların çekiciliğine dayanmamak için yeterince yenilikçi değilseniz, sonuçlardan emin olmak isterseniz birkaç ay daha beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Hastane Enfeksiyonu Nedir?
Genel olarak MRSA (Methicillin Resistant Staphylococcus Aureus) olarak bilinen bu mikrop staphylococcus Aureus mikrobunun antibiyotiklere direnç kazanmış halidir.
Yaşayan her üç kişiden birisinin taşıdığı bu mikrop bağışıklık sistemimizin zayıflaması durumunda enfekte hale (MRSA) gelmektedir.
Kamuoyunda Hastane Enfeksiyonu olarak bilinmesini sanırım doğal karşılamamız gerekiyor ve fakat bağışıklık sistemimizin düzenli olmadığı her ortamda (havuz, ev, bahçe, orman… yaşadığımız her yer) enfeksiyon kapabileceğimiz gerçeğini iyi algılamamız gerekiyor.
İnsan vücudundaki ısı ve nem oranı mikropların yaşaması ve çoğalması için en iyi ortamlardan birisidir.
Bu bağlamda sık ve düzenli vücut temizliğinin önemini iyice özümsemek gerekir.
Mikropların kıllı ve nemli ortamları daha çok tercih ettiği gerçeğinden hareketle burun deliklerimizin temizliğine de daha çok önem vermemiz gerektiğini yadsımamak gerekir.
Hastane enfeksiyonu(25), “yataklı tedavi kurumlarında, sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen tüm enfeksiyonlar” şeklinde tanımlanmıştır.
Ancak tıp literatüründe ve uygulamada ise yaygın olarak; değişik nedenlerle hastaneye yatan bir hastada, hastaneye başvurduğunda kuluçka döneminde olmayan ve hastaneye yattıktan 48–72 saat geçtikten sonra gelişen veya taburcu olduktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkan enfeksiyonlar olarak tanımlanmaktadır.
Bir enfeksiyonun hastane enfeksiyonu olup olmadığına; klinik gözlem, laboratuar sonuçları, hasta kayıtlarının değerlendirilmesi ve diğer destekleyici bulgular dikkate alınarak karar verilmektedir.
Hastane enfeksiyonları, hastanede kalış süresini, tedavi maliyetini ve işgücü kaybını artırmakta, hastaları olduğu kadar sağlık çalışanlarını da tehdit etmektedir.
İleri vakalarda ise, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan hastalarda (yeni doğan, prematüre bebekler, kanser ve AIDS hastaları, yaşlı hastalar, vb.) ölümlere de yol açabilmektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hastane enfeksiyonları önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sağlıklı verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar bulunmakla birlikte, Türkiye’de günümüzde hastane enfeksiyonu oranının % 5-15 arasında değiştiği kabul edilmektedir.
Öte yandan, ortaya çıkan hastane enfeksiyonları nedeniyle özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek ölümleri ve eski bir bakanın hastane enfeksiyonlarından ölümü, yazılı ve görsel basında geniş şekilde yer almıştır.
Hastane enfeksiyonları; ölümler, yeni hastalıklar, işgücü kayıpları (hasta ve sağlık çalışanları), hastanenin iş yükünde artış (bekleyen hastalar) ve ilave tedavi maliyetlerine neden olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, hastanelerde yatan her 10 hastadan birinde hastane enfeksiyonu (HE) gelişmektedir(26).
Ege Üniversitesi Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağrı Büke ülkemizdeki oranın daha yüksek olduğunu dile getiriyor(27)
Sayıştay tarafından hazırlanmış Hastane Enfeksiyonu Denetim Raporu ( Kasım 2007) başucumda sakladığım bir değer oluverdi.
Son derece detaylı ve bilimsel bir yaklaşımla hazırlanmış bu rapor birçok gerçeğe de cesur bir şekilde parmak basarak kamuoyunun aydınlatılmasında önemli bir mihenk taşıdır ve bu raporu hazırlayan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Herkese bu raporu lütfen okumalarını rica ederim.
Umarım TBMM’ye sunulmuş olan bu rapor çerçevesinde gerekenler yapılır en kısa zamanda ve enfeksiyonlara karşı gerekli toplum bilincini de yerleştirerek enfeksiyona karşı olan savaşımızı daha kısa bir sürede kazanarak hem binlerce insanımızın ölmesini önler ve böylece aynı zamanda çok yüksek boyutlara varmış maliyetlerden kurtuluruz.
Bu arada enfeksiyon kapıp tedavi görerek yaşamını kurtaran ve fakat başka bazı organlarında problemli olarak yaşamlarını devam ettiren insan olmasını da önlemiş olacağımızı da ayrıca dile getirmek isterim.
Sadece deri yoluyla geçen enfeksiyona karşı yapılan savaşın İngiliz devletine yıllık maliyeti(28 ) 1 milyar sterling‘dir.
Blood stream olarak bilinen ve ameliyat esnasında
Türkiye ve başka birçok ülkede maalesef maliyetler bilinmemektedir.
Çağımızın bir vebası haline gelen Hastane Enfeksiyonu (MRSA) ölümleri, AIDS’ten ölenlerin üzerine çıkarak(29) kamuoyunun gündemine oturmaya devam etmektedir.
Bu durumda, eğer gerekli önlemler alınmazsa, kalp hastalıkları, kanser ve beyin kanamalarından sonra dördüncü sıraya çıkan MRSA kaynaklı ölümlerin yakın bir gelecekte daha üst sıralara tırmanacağını beklemek yanlış olmaz.
1- http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/8195078.asp?m=1
4- http://news.bbc.co.uk/nolpda/ukfs_news/hi/newsid_7118000/7118482.stm?userimagepref=off
5- http://www.noblebiomaterials.com/
6- http://www.noblebiomaterials.com/pinewsarticles_www.asp?itemid=112&submit=getrecord&recordid=34
7- http://www.noblebiomaterials.com/pinewsarticles_www.asp?itemid=112&submit=getrecord&recordid=34
8- http://lifesilver.com/history.htm
9- (Pliny the Elder: “Natural History – Naturalis Hisotria” (78AD), Book XXXIII, Section XXXV.)
10- http://www.silver-colloids.com/Pubs/history-silver.html
11- http://www.silver-colloids.com/Pubs/history-silver.html
12- http://www.herbsphere.com/silverpyj.htm
13- http://www.colloidal-silver.com/
14- Silver-coated nylon fiber as an antibacterial agent.’ MacKeen PC, et al. Antimicrob Agents Chemother. 1987 Jan; 31(1):93-9
15- ‘Comparison of the in-vitro activities of the topical antimicrobials azelaic acid, nitrofurazone, silver sulphadiazine and mupirocin against methicillin-resistant Staphylococcus aureus.’ Maple PA, Hamilton-Miller, Brumfitt W. Department of Medical Microbiology, Royal Free Hospital School of Medicine, Hampstead, London, UK. J Antimicorb Chemother. 1992 Jun; 29(6):661-8.
16- The treatment of burn wounds with silver sulfadiazine] [Article in Bulgarian]Vuglenova E. Khirurgiia (Sofia). 1991; 44(3):53-7.
17- ‘Antimicrobial activities of silver dressings: an in vitro comparison.’ Ip M, et al. Department of Microbiology, Chinese University of Hong Kong, Prince of Wales Hospital, Shatin, Hong Kong. J Med Microbiol. 2006 Jan; 55(Pt 1):59-63.
18- In vitro evaluation of the antibacterial activity of three different central venous catheters against gram-positive bacteria.’ Yorganci K, et al. G.M.K. Bulvari 129/9 Koz Apt., 06530 Maltepe, Ankara, Turkey. Eur J Clin Microbiol Infect Dis. 2002 May; 21(5):379-84. Epub
19- ‘Antibacterial-coated tracheal tubes cleaned with the Mucus Shaver: A novel method to retain long-term bactericidal activity of coated tracheal tubes.’ Berra L, et al. Department of Anesthesia and Critical Care, Massachusetts General Hospital, Boston, MA, USA. Intensive Care Med. 2006 Jun; 32(6):888-93. Epub 2006 Apr
20- ‘Antimicrobial activities of silver used as a polymerization catalyst for a wound-healing matrix.’ Babu R, et al. Department of Pathology, University of Pittsburgh, 3550 Terrace Street, Scaife Hall, S-713 Pittsburgh, PA 15261, USA. Biomaterials. 2006 Aug; 27(24):4304-14. Epub 2006 Apr 24.
21- http://www.milliyet.com.tr/2007/10/21/son/
23- http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/england/london/6334505.stm
24- http://sihirlipijama.blogspot.com/2008/02/hatane-perdelerinde-enfeksiyon-mikrobu.html
25- http://www.sayistay.gov.tr/rapor/rapor3.asp?id=76
26- http://www.sayistay.gov.tr/haber-duyuru/basin/17122007Performans.asp
27- http://www.hurriyet.com.tr/saglik/7657786.asp?gid=161&sz=4839
28- Comptroller Auditor General - National Audit Office. 24th April 2005
29- http://www.webmd.com/news/20071016/more-us-deaths-from-mrsa-than-aids
8 Şubat 2008 Cuma
Sayıstay tarafından TBMM'ne sunulmus Hastane Enfeksiyon Raporu
Lutfen ve Mutlaka Okuyunuz
Hatane Perdelerinde Enfeksiyon Mikrobu (MRSA) bulundu
The super-bug MRSA has been discovered on 15% of a hospital's curtains, a medical study has found.
During the research 200 curtains were randomly selected from wards and departments across the Queen's Medical Centre (QMC) in Nottingham and tested for MRSA. Of those, 31 tested positive for the bug.
But, as is standard practice, the hospital only washes its curtains four times a year unless they are known to have come in to contact with an infection.
Doctors at Nottingham University Hospitals NHS Trust, which runs the QMC, have now been looking at ways of reducing the risk of MRSA infecting curtains.
They have found that introducing a silver thread to the material greatly reduces the prevalence of the bug.
Dr Tim Boswell - who is based at the QMC - found that of 192 samples taken from freshly cleaned polyester or cotton curtains over a four week period, 21 contained MRSA.
But under the same conditions only four out of 96 samples taken from silver-woven curtains were infected with the super-bug.
Dr Boswell, a consultant medical biologist and an infection control doctor, said: "We are quite keen to evaluate new technologies that will help us prevent infections.
"There are some companies that are producing products that are quite dubious but there are others that have products that are potentially very exciting.
"I think we would have seen a more dramatic effect may be if there was more silver in the curtain but certainly what we saw was very promising."
6 Şubat 2008 Çarşamba
Gumuslu Perdelerin MRSA ( Hastane Enfeksiyonu) riskini azalttıgı klinik deneyle konfirm edildi
Experts at Nottingham University Hospitals carried out a four-week trial, comparing three types of curtains - traditional cloth, curtains containing silver and curtains without silver.
The trial took place on two wards at the Queen's Medical Centre. Before it started, 200 curtains at QMC were swept with agar plates over a one-week period to see if any bacteria, including MRSA, was found after 24 and 48 hours in the laboratory.
27 Ocak 2008 Pazar
Hastane Enfeksiyonuna Karşı Savaşımızdaki Sihirli Değneğimiz
www.sartekstil.com.tr
' ye uğrayıp sihirli pijamaları edinebilirsiniz.
24 Ocak 2008 Perşembe
Hastane Enfeksiyonlarının Yol Açtığı Maliyet
çıkmaktadır. Zira HE’ye bağlı olarak bazen
ağır bazen de hafif hastalık tablosunun eklenmesi,
esas hastalığın iyileşme sürecini uzatmakta, tanı işlemlerini
artırmakta ve tedavi yöntemini değiştirebilmektedir.
HE nedeniyle ortaya çıkan ilave
maliyet, ülkenin sosyo-ekonomik özelliklerine,
hastanenin büyüklüğüne, tedavi süresine, servisin
türüne ve benzer bazı başka etmenlere göre değişebilmektedir.
Ek maliyetlerde ilk sırada hastanede
kalış süresinin uzaması (ortalama 2-8 gün arası) bulunmaktayken
ikinci sırada da antibiyotik tedavisi
harcamaları yer almaktadır. Ayrıca HE gelişen her
hasta için çok sayıda ilave tetkik yapılması da
harcamaları artırmaktadır. Dikkate
alınabilecek diğer bir etken ise
personel maliyetleridir. Bütün
bu durumlar çalışan personelin
işgücü kaybına neden
olmakta, hastalarda sakatlık
risklerini artırmakta, hasta ve
ailesine de maddi ve manevi yönden büyük
zararlar vermektedir.
1.1.12 Kesin ve net rakamlar
olmamakla beraber,
CDC, ABD’de
yılda 2 milyondan fazla
insanın HE’ye yakalandığını
ve 1992 yılında
bunun 4,5 milyar ABD
Dolarından fazla bir
maliyet getirdiğini bildirmektedir.
İngiltere’de ise söz konusu rakamın 1
milyar Pound civarında olduğu hesaplanmıştır.
Mart 2003 tarihinde Yeni Zelanda’da yapılan bir
çalışmaya göre, 21 hastanede HE’nin medikal ve
cerrahi tedavilerinin maliyeti yaklaşık 137 milyon
ABD Dolarıdır. Bu ve buna benzer rakamlar ışığında
HE oranının bir puan bile düşürülmesinin
milyonlarca ABD Doları tasarruf anlamına geldiği
açıktır.
1.1.13 Ülkemizde Hacettepe Üniversitesinde yapılan
bir çalışmada, HE görülen hastaların hastanede yaklaşık 20 gün daha fazla kaldığı ve hasta
başına yapılan harcamanın 1.582 ABD Doları arttığı
gösterilmiştir. İki farklı hastaneyi karşılaştıran
bir başka çalışmada ise Sivas Cumhuriyet Üniversitesi
Araştırma Hastanesinde vaka başına maliyet
1.304 ABD Doları iken, Hacettepe Üniversitesi
Hastanesinde 2.280 ABD Doları olarak hesaplanmıştır.
*Kasım 2007 Sayıştay Raporundan alınmıştır.
Hastane Enfeksiyonları Neden Önemlidir?
1.1.8 HE, hastanede kalış süresini, tedavi maliyetini
ve işgücü kaybını artırmakta, hastaları olduğu
kadar sağlık çalışanlarını da tehdit etmektedir. İleri
vakalarda ise, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan
hastalarda (yenidoğan, prematüre bebekler, kanser
ve AIDS hastaları, yaşlı hastalar, vb.) ölümlere de
yol açabilmektedir.
Hastane enfeksiyonlarının
neden olduğu sorunlar:
-Hastanın ölümü,
-İlave tedavi maliyetleri,
-Yeni bir hastalık,
-İşgücü kayıpları
1.1.9 Farklı ülkelerde yapılan çalışmalarda,
hastanede yatan hastalarda % 3,1-
14,1 aralığında değişen
oranlarda HE geliştiği tespit
edilmiştir. Dünya Sağlık
Örgütünün (WHO)
verilerine göre de hastanelerde
yatan her on hastadan
birinde HE gelişmektedir. ABD’de 1980’li
yılların başları itibarıyla yatan hastaların % 5-
6’sında HE ortaya çıkmıştır ve toplam HE vaka
sayısı yılda 2,1 milyondur. HE’ye bağlı ölüm sayısı
ise yılda yaklaşık 90.000’dir. İngiltere’de her yıl ortalama
100.000 HE vakası görülmekte ve tüm ölümlerin
% 1’inin (Yaklaşık 5.000) doğrudan, %
3’ünün ise dolaylı olarak HE ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
1.1.10 Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
HE önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sağlıklı verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar
bulunmakla birlikte, Türkiye’de günümüzde
HE oranının % 5-15 arasında değiştiği kabul edilmektedir.
Öte yandan, ortaya çıkan HE nedeniyle
özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek
ölümleri ve eski bir bakanın HE’den ölümü, yazılı
ve görsel basında geniş şekilde yer almıştır.
*Kasım 2007 Sayıstay Raporundan alınmıştır.
HE Hastane Enfeksiyonu'nun kısaltmasıdır.
Hastane Enfeksiyonlarının Nedenleri
Hastane enfeksiyonlarının
başlıca nedenleri:
- Yetersiz hijyen
-Yetersiz temizlik
-Hastanın bağışıklık sistemi
-Fiziki yetersizlikler
-Personel yetersizliği
1.1.5 Hastane enfeksiyonlarının ortaya çıkmasına
neden olan başlıca risk faktörlerini şu
şekilde sıralamak mümkündür:
- Hastanede yapılan girişimsel
tedavi uygulamaları: Özellikle
ameliyat ve diğer girişimsel
işlemler (üretral enjeksiyon,
kateterizasyon, endtrakeal
entübasyon, vb.) gibi, vücut içine
doğrudan yapılan müdahalelerde; el, araç, tıbbi
alet, uygulama ortamı ve yara yerinin temizliğinin
yeterli düzeyde sağlanmaması;
- Temizlik kurallarına dikkat edilmemesi: Hastane
çalışanlarının, hastanın ve hasta yakınlarının kişisel
el ve vücut temizliklerine dikkat etmemesi,
hastane binasının ve tüm araç ve gerecin
temizlik, dezenfeksiyon ve sterilizasyon işlemlerinin
yetersiz olması, mutfak ve çamaşırhane
gibi destek hizmetlerinde gerekli temizlik kurallarına
uyulmaması;
- Fiziki yetersizlikler: Hastane binası ve tesisat sisteminin,
hijyenik bir tedavi-bakım hizmeti sunulmasına
imkân vermemesi;
- Personel yetersizliği: Hasta yoğunluğuna nazaran,
tedavi, bakım ve temizlik hizmetlerinde çalışan
hastane personelinin sayı ve nitelik olarak yetersiz
olması;
- Hastanın bağışıklık sistemini olumsuz etkileyen faktörler:
Hastanın yaşı, hastaneye yatmasına neden
olan asıl hastalığının doğurduğu riskler, altta
yatan devamlı hastalıkları.
1.1.6 Bir hastanede enfeksiyonun yayılması için şu
üç faktörün varlığı gerekmektedir:
1. Enfeksiyonun kaynağı: Sıklıkla insanların (hastalar,
hastane personeli veya nadiren ziyaretçiler)
kendi canlı doku floraları ve cansız çevresel objeler
(ekipmanlar, hasta bakım malzemeleri, vs.) ve
tedavi uygulamaları, vs.
2. Hastanın Duyarlığı: Hastanın yaşı, altta yatan bir
hastalığın varlığı, yoğun antibiyotik, kanserojen ve
diğer bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç uygulamaları,
cerrahi uygulamalar, anestezi, kateter
uygulamaları, vs.
3.Yayılma Yolu:
Mikroorganizmalar
hastanede birçok yolla
yayılabilmektedir. En sık
görülen yayılma yolları şunlardır:
- Temas yolu ile yayılım,
- Ortak kullanılan malzemelerle yayılım,
- Damlacık yolu ile yayılım (>5 μ çaplı enfekte partiküller),
- Hava veya solunum yolu ile yayılım (<5 μ çaplı
enfekte partiküller).
*Kasım 2007 Sayıstay Raporundan alınmıstır.
Hastane Enfeksiyonu Nedir?
Yönetmeliğinde hastane enfeksiyonu, “yataklı tedavi kurumlarında, sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen
tüm enfeksiyonlar” şeklinde tanımlanmıştır. Ancak tıp literatüründe ve uygulamada ise yaygın olarak; değişik
nedenlerle hastaneye yatan bir hastada, hastaneye başvurduğunda kuluçka döneminde olmayan ve hastaneye yattıktan 48-
72 saat geçtikten sonra gelişen veya taburcu olduktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkan enfeksiyonlar olarak tanımlanmaktadır.
Bir enfeksiyonun hastane enfeksiyonu olup olmadığına; klinik gözlem, laboratuvar sonuçları,
hasta kayıtlarının değerlendirilmesi ve diğer destekleyici bulgular dikkate alınarak karar verilmektedir.
Hastane enfeksiyonları, hastanede kalış süresini, tedavi maliyetini ve işgücü kaybını artırmakta, hastaları
olduğu kadar sağlık çalışanlarını da tehdit etmektedir. İleri vakalarda ise, özellikle bağışıklık sistemi zayıf
olan hastalarda (yenidoğan, prematüre bebekler, kanser ve AIDS hastaları, yaşlı hastalar, vb.) ölümlere de
yol açabilmektedir.
*Kasım 2007 Sayıştay Raporundan alınmıştır.
17 Ocak 2008 Perşembe
Hastane Enfeksiyonu MRSA ...En Buyuk TAZMİNAT!!
Detayları asagıdakı lınke gırerek ogrenebılırsınız.
ta/janijani
http://www.dailymail.co.uk/pages/live/articles/showbiz/
showbiznews.html?in_article_id=508373&in_page_id=1773